Suna ve İnan Kıraç Vakfı Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı’nın (NDAL) kurucusu Sayın Suna Kıraç’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
ADINIZI SONSUZA DEK YAŞATACAĞIZ, DEĞERLERİNİZE İLELEBET SADIK KALACAĞIZ!
Vizyoner bir sanayici, lider özellikleri olan bir iş kadını ve toplumsal yaşamdaki başarılarıyla etkin bir rol modeli kimliğiyle tanıdığımız Sayın Suna Kıraç, aynı zamanda yürekli bir eğitim gönüllüsüydü. Koç Üniversitesi (1993), Galatasaray Üniversitesi (1992), Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV, 1995), Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü (AKMED, 1996), Suna ve İnan Kıraç Vakfı (2003), Pera Müzesi(2005), İstanbul Araştırmaları Enstitüsü (2007) gibi kurumların ülkemize kazandırılmasına öncülük eden Sayın Kıraç, bilim, kültür ve sanat alanlarını kucaklayan başyapıtlarıyla Türkiye’nin uluslararası görünülürlüğüne büyük katkılar sağlamıştır.
Sayın Suna Kıraç’ın iş dünyasına, toplumsal hayatın birçok alanına yaptığı güçlü dokunuş ve dönüştürücü katkılar saymakla bitmez. Bu yazı Suna Kıraç’ın eğitim ve bilim ile ilgili hizmetlerine odaklanacaktır.
Ülkem varsa ben de varım
Henüz çok gençken nitelikli eğitimin fark yaratan etkisini gören Suna Kıraç, iyi yetişmiş insan gücünün ancak ülke gençliğinin kaliteli, kararlı ve çok yönlü bir şekilde eğitilmesiyle mümkün olabileceğine parmak basmış, bunun topyekûn seferberlikle yaşama geçirilmesi ve süreklilik arzetmesi için öncü ve azimli bir takipçi olmuştur.
Sayın Suna Kıraç bir eğitim gönüllüsüydü. Eğitimin kökeninde insan yetiştirmek, insanın bireysel gelişimine yatırım yapmak yatar; çünkü eğitim, nesilden nesile aktarılırken toplumun ruhunu şekillendirir. Suna Kıraç, eğitimin, ülkemizin kalkınması ve refahı için en önemli etkenlerin başında geldiğine inanmış, dolayısıyla eğitim konusuna çok ciddi zaman ayırmıştır. Eğitimde kalite ve fırsat eşitliği için önemli sorumluluklar yüklenmiş ve birçok yön verici proje fikrinin hayata geçirilmesini sağlamış, bu projelerin gerçekleşmesi ve sürdürülebilirliği için bilfiil çalışmıştır.
Eğitim pahalıdır, ama dünyada eğitimden daha pahalı olan bir şey vardır, o da eğitimsizliktir. Nüfusunun yaklaşık yarısı 35 yaşın altında, doğum hızı hâlâ çok yüksek olan ülkemizin, en öncelikli sorunu eğitimdir ve Suna Hanım’ın deyişiyle, “Ekonomik zorluklar aşılır, siyasi krizler çözümlenir, ancak çocukları harcanmış bir toplumu yeniden onarmak mümkün değildir. Her şeyi devletten ya da bir başkasından beklemek yerine, herkesin imkânları ölçüsünde eğitim için el ele vermesi gerekir.”
Eğitim tek başına devlete bırakılmayacak kadar önemli bir konudur.
Henüz 1980’li yıllarda, Suna Kıraç, ülkenin en öncelikli sorununun eğitim olduğunu görmüştü. Suna Kıraç için eğitim, yarının kilidini açacak yegâne anahtardı; eğitim ufuk demek, eğitim görüş demek, eğitim kendine güven, verimlilik ve kalite demekti. Türkiye’nin yapısal sorunlarından biri, yetişmiş insan gücüne sahip olmamasıydı. Suna Kıraç, bunun ancak çağdaş ve kaliteli bir eğitimle çözüleceğine inandı, ama bunun için mücadele etmek gerekiyordu. Suna Kıraç, “Bu ülkede yaşamak ve mücadele etmekte kararlıyım, eleştirenlerden değil, eleştirilenlerden olmak istiyorum; konuşanlardan değil, iş yapanlardan olmaya karar verdim,” diyerek, meslek hayatından aldığı ciddiyet ve disiplinle, eğitim işine sarıldı.
Suna Kıraç için eğitimin birinci koşulu, öğrencilerini dünyaya hazırlayan, rekabetçi ve nitelikli bir içeriğe sahip olmasıydı. Bu yaklaşım çerçevesinde Koç Lisesi fikrini geliştirdi. Koç Lisesi’nin misyonu, bir okul öğrencisinden çok, ideal yurttaş tanımını ortaya koyuyordu: Öğrencilerin entelektüel ve insani niteliklerini geliştirerek, Türkiye ve dünya için kendilerine güvenen, ahlaklı, lider özellikli ve sorumluluk sahibi gençler olmalarını amaçlıyordu. Lise deneyimi Suna Kıraç için çok farklı bir tecrübe oldu; bu şekilde Türk eğitim sisteminin zaaflarını ve yapılması gerekenleri gördü. Bu deneyimler Koç Üniversitesi’nin ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı fikrinin olgunlaşmasında önemli bir yer tuttu.
“Çağı yakalamak, çağa ayak uydurmak, ancak iyi eğitilmiş berrak kafalarla olur; tarifleri çok iyi yapılmış, önlemleri çok iyi alınmış, çağdaş bir milli eğitim politikası gerekir. Ancak bu şekilde Türkiye’nin genç kuşakları iyi yetişir, Cumhuriyet ilke ve inkılaplarına sahip çıkar. Bunun için, hem devletin, hem özel sektörün bu işe para ayırması gerekir. Eğitimin doğasında süreklilik vardır, dolayısıyla çağdaş bir eğitim sisteminin bedeli çok yüksektir.” Suna Kıraç için eğitime verilecek desteğin sınırı olmamalıydı: “Bu topraklarda kazanılan para, bu ülkenin insanı için harcanmalıydı”.
Gerçek eğitim, kendinden en iyiyi vermekten geçer (M. Gandhi)
Türkiye’nin sağlıklı bir toplumsal bilince ulaşmasının yolunun eğitimden geçeceğine içtenlikle inanan ve Türkiye’deki eğitimin çağdaş düzeyde olması için, yalnız maddi katkının yeterli olmayacağını öngören, bunun için manen ve tüm benliği ile en ön safta mücadele eden Suna Kıraç’ın, Koç Lisesi ve Koç Üniversitesi’ni takip eden dev projesi, şüphesiz Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’dır.
Suna Kıraç, eğitimde fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmak için, kendisiyle aynı görüşü paylaşan iş ve bilim insanları ile birlikte 1995 yılında, Türkiye’nin en büyük gönüllü eğitim ordusunun kurulup organize edilmesine öncülük etti. TEGV ile Türkiye’nin 135 noktasında 7-16 yaş grubundaki çocukların okul dışı eğitimleri, bir toplumsal harekete dönüştü. Bugün TEGV’nin bağışcısı 805 bini geçti. Türkiye’de ilk kez bir vakıf bu sayıda bağışçıya ulaştı. TEGV’nin aktif gönüllüsü olarak çalışanların sayısı ise 91 bini aştı. Suna Kıraç’ın onursal başkanı olduğu Eğitim Gönüllüleri, bugüne kadar 3 milyondan fazla çocuğa eğitim hizmeti götürdü.
Gençliğin yetişmesine hizmet bir insanlık ve vatan borcudur (V. Koç)
Suna Kıraç bir önder, bir liderdir; yalnız bilgisiyle değil, davranışları, değer yargıları, titizliği, görev anlayışı, ödünsüzlüğü ve hoşgörüsü ile topluma örnek, bilge bir kişiliktir. 1995’te Galatasaray Eğitim Vakfı Onur Madalyası’na, 1997’de Devlet Üstün Hizmet Madalyası’na layık görülen ve bunların yanında daha bir dizi ödülün sahibi olan Sayın Suna Kıraç’a, eğitime verdiği olağanüstü önem nedeniyle, Boğaziçi Üniversitesi 2008 yılında Fahri Doktora ünvanını layık görmüştür. Suna Kıraç, bu ülkenin aydınlık yarınının eğitimden geçtiğine inanıyor, ülkenin gençliğine güveniyor ve bu gençlere verilecek eğitimin Türkiye’nin en önemli kaynağını oluşturacağını biliyordu.
Bir konu karmaşık ya da çelişkili değilse, muhtemelen ilginç değildir (S. Ramon y Cajal)
ALS gerçeği ile karşılaştıktan sonra hız kesmeden, hatta “ömründen uzun ideallerine” ulaşmak için ivme kazanarak devam eden güçlü dokunuşların biri de Suna ve İnan Kıraç Vakfı çatısı altında 2005 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde kurulan Nörodejenerasyon Araştırma Laboratuvarı NDAL’dır. Tüm dünyada henüz emekleme çağında ve yepyeni bir disiplin olan nörobilimi desteklemek ve henüz sağaltımı olmayan ALS ve benzeri nörodejeneratif beyin hastalıklarının mekanizmalarının anlaşılmasına ve tedavilerinin geliştirilmesine öncü olmak için, Sayın Suna Kıraç’ın ileri görüşü ve özverisi ile temelleri atılan NDAL, bugün dünyanın önde gelen akademik kuruluşlarıyla işbirliği yapmakta ve 10’u aşkın büyük projede Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleriyle birlikte çalışmaktadır.
ALS’yi anlama yolculuğunuzda yalnız değilsiniz Sayın Suna Kıraç...
2018 yılından beri araştırmalarına Koç Üniversitesi Translasyonel Tıp Araştırma Merkezi KUTTAM’da devam eden NDAL, kuruluşundan 15 yıl sonra bugün, güncel teknolojik altyapısı, güçlü bilgi birikimi ve donanımlı ekibi ile Türkiye’de ve uluslararası platformlarda nadir hastalık araştırmasında mükemmeliyet merkezi olarak kabul gören özgün bir laboratuvara evrilmiştir. NDAL, etkin dergilerdeki bilimsel yayınlarıyla, ulusal ve uluslararası toplantılara katkılarıyla ve iki yılda bir düzenlenen Suna Kıraç Nörodejenerasyon Konferansları’na yaptığı ev sahipliğiyle dünya çapında görünülürlüğü olan itibarlı bir laboratuvar konumundadır. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi KUTTAM’daki konumu ise NDAL’ı süreklilik ve kurumsallık arzeden bir yapı haline getirmiştir ki, bu Sayın Kıraç’ın çok değer verdiği bir özelliktir. Suna ve İnan Kıraç Vakfı NDAL laboratuvarı artık ölümsüzdür, ebedidir. ALS gibi bir hastalıkla mücadele ederken dahi yol gösterici olan Sayın Suna Kıraç’ın, tüm Türkiye ve insanlık için kıymeti paha biçilmezdir, ama adını taşıyan NDAL laboratuvarı ve biz NDAL Ailesi için Sayın Kıraç’ın yaşamlarımızdaki önemi, değeri ve kalbimizdeki yeri çok özeldir.
Sayın Suna Kıraç’ı, Türkiye’nin önde gelen Eğitim Gönüllüsü ve sadece Sevgili İpek Kıraç’ın değil, yüz binlerce Türk çocuğunun Eğitim Annesi, Türkiye’nin her bölgesinden, her düzeyinden genç insanın rol modeli olarak minnetle anıyor, engin hatırası ve bizlere bıraktığı güçlü miras önünde saygıyla eğiliyoruz.
Çok Değerli Kıraç ve Koç Aileleri. Etkin, etik ve estetik olmak ve öyle yaşamak kolay değil; ilkelerimizi ileriye ileten, azmimiz, ümitlerimiz ve itibarımıza temel oluşturan çok özel bir insanı kaybettik. Bu kayıp telafisiz, dolayısıyla üzüntümüz çok derin. Ancak herşeye rağmen başımız dik: Çünkü biz metin olmanın ne demek olduğunu Sayın Suna Kıraç’tan öğrendik, çünkü biz Sayın Suna Kıraç’ın değerlerini sonsuza kadar yaşatmaya and içtik, çünkü biz ALS ve benzeri hastalıklara çare bulmak için tüm gücümüzle çalışıyoruz, çünkü bizim de “Ömrümüzden Uzun İdeallerimiz Var”.
Sayın Suna Kıraç, siz rahat uyuyun. Yaktığınız meşale nesilden nesile geçirilecek, saygın adınız ilelebet onun ışığında parlayarak dünyadaki tüm gençlere umut olacaktır. Ve.... ALS’nin tedavisi bulunduğunda Suna Kıraç adı o sayfaya altın harflerle yazılacaktır.
Ne mutlu ömründen uzun hayalleri olanlara!
A. Nazlı Başak ve NDAL Ailesi